Bir Söz

"Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde olmayış, kendiliğinden gelmedi sana, onu sen çağırdın."
Mevlana

31 Mayıs 2009 Pazar

Gençlerle beraber...


Dün iş hayatında 2-5 senelik tecrübesi olanlarla beraberdik. Toplantıda ilk başta birşey yazmak, not alma gereği hissetmiyordum. Ancak 6 kişiden öyle güzel sorular geldi ki. Dayanamadım not tutmaya başladım.
Sıkıntılardan biri, "neyi nasıl yapacakları, neyi kabul etmeleri, neyin üstünde ısrar etmeleri" gibi iş hayatının kritik konularıydı.
Notta yazdığım şu:
İnsanlar başkalarının seçimleriyle yaşamayı "seçiyorlar".
Örneğin, birşey yapacaksınız, istiyorsunuz. Ama bir arkadaşınız, "olmaz, yapamazsın" diyor, vazgeçiyorsunuz. Ya da birisi sizin için "şunu yapsana" diyor, siz de yapmak zorunda hissediyor ve öyle yapıyorsunuz.
Aslında günlük hayatımızda insanlar bizi çok ama çok etkiliyor. Etkilenmemek elde değil. Ama bilinçli, yani neyi neden yaptığını bilen biri olmak farklı bir boyut. 
"Yöneticim bunu böyle yap diyor, farklı seçimim yok, ne yapacağım?"
Bunun altına ne mi yazmışım. MATRIX. Cevap açık mı?

29 Mayıs 2009 Cuma

"Faith is a gift I have yet to receive."


Geçtiğimiz günleri yoğun ve dolu geçirdim. Eğitimler, toplantılar vs... Bunları yaşarken, arada film izlemeyi de ihmal etmedik. 
"Melekler ve Şeytanlar" filminden bahsedeceğim. Görsel olarak güzel, biraz konuların detayına girmilmemiş. Kitabından oldukça eksik olduğu söylendi. Ancak yazmak istediğim bu değil.
Filmin bir yerinde "Nazik cevap vermek ne demek?" için çok çok güzel bir konuşma vardı.
Filmin kahramanı olan rahip, onun görüşüyle inançsız olan filmin diğer kahramanı olan bilim adamına soruyor:
"İnançlı mısınız?"
İletişim üzerinde ders veren biri olarak bunu insanların fark etmesini istiyorum.
Siz bu soruya ne cevap veririsiniz. 
"Evet",
"Hayır",
"Tabii ki!", 
"Siz benim inancımı nasıl sorarsınız?"
vs vs....
Orada gelen cevap çok şık. Hatta o kadar şık ki ben etkisinden o sahneyi kaçırdım diyeilirim.
"Faith is a gift I have yet to receive."
Benim Türkçe'mle (kusura bakmazsanız)
"İnanç bana bahşedilen bir hediye olmadı!"
Belki siz farklı bir anlam da çıkartablirsiniz, ama ben burada öyle bir nezaket hissediyorum ki. Karşının düşüncesine saygı gösteren, hatta yücelten ama aynı görüşte olmadığını belirten bir söz.
Böyle konuşmayı ne zaman öğreneceğiz? 

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Öcüüüüü....

Bu başlığı yazmak çok ama çok hoşuma gitti. Sebebi de komik oluşumuz biz insanların. 
Yani aslında korktuğumuz şeylerin aslında yok. Olmadığını bilmemiz ama yine de korkmamız. Bu korkularımız sonucunda hayatımız allak bullak oluyor ve inanılmaz değişiyor.
Bunun bugün yazılmasının nedeni ise bir yerde şunu okuyup hatırlamam. Yazıda köpekbalıklarından bahsediyor. İnsanlar köpekbalıklarından korkuyorlar, ama hindistan cevizinden korkmuyorlar. Ancak istatisktiklere bakarsak köpekbalıkları daha az kişiyi öldürmekte. Ama bu korkunun sebebi ne? JAWS! Hiçbirimiz "Hindistan cevizi katliamı" diye bir film izlemedik. Ama JAWS'ı izleyen binlerce insan ve onların çocukları artık köpekbalıklarından korkuyor. Köpekbalığı ile karşılaşmasa bile. Tam olarak gerçekleri bilse de korkmaya devam ediyor.
Belki köpekbalıkları sizin hayatınızda bir değişiklik yaratmıyordur. Ama bu basit örnek bile, küçük korkularımızın çevremizdekilere ve bizden sonraki nesillere nasıl aktarıldığını gösteriyor.
Peki bizim korkularımız neler? Günlük korkularımız? Örnekler???
Okulda,
  • Ya hoca bana takarsa
  • Ya sınavım kötü geçerse
İşte,
  • Ya müdür ya da iş arkadaşım beni sevmezse
  • Ya işi düzgün yapamazsam, beğendiremezsem, yetiştiremezsem
  • Ya toplantıda kavga çıkarsa
Günlük ilişkilerde,
  • Ya kız çıkma teklifimi kabul etmezse
  • ....
"Yok canım bunlar korku değil ki, korkmuyorum" diye geçiriyorsunuz belki içinizden. Basitçe bunlar belirsizlik ya da başarısızlık korkuları. Yani bilmiyoruz, korkuyoruz. Başarısız oluruz (da ego çizilir) diye korkuyoruz. 

Oysa korkmayı bırakmak gerek biraz. Hiç korkmayın demiyorum. Korkan adam hazırlık yapmaya başlar, korku iyidir bu açıdan. Ama çok korku sizi durdurur, öldürür.

İstediğinize ulaşmanın başka yolları da var!


İnasnların yapmak istedikleri bir sürü şey var. Mesela bir annenin ufaklığa dişlerini fırçalamayı öğretmesi, bir genel müdürün isteği satış direktörünün satışları arttırması,  ya da hoşlandığınız bir kızla bir ilişkiye başlamak.
Şimdi diyelim ki bunlar gibi yapmak istediğiniz küçük bir şey var, nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz. Aslında biliyorsunuz, kafanızda birkaç çözüm var, ama uygulamaya geçmek için emin değilsiniz. Ya da nasıl olcak diye birilerine soruyorsunuz. Onlardan da bazı şeyler geliyor, ama siz olmaz bence bu diyorsunuz. aklınıza bir türlü yatmıyor.
Herkesin her durumun farklılıkları vardır. Bu çözümü de farklılaştırır. Farklılıklar, sadece konuşma tarzı, tonlamayakadar değişebilir (cümleler aynı olsa bile). Bunu görebilmek, farklı yolları ortaya çıkartabilmek, sakinlik, yaratıcılık, hayal gücü ve de rahat bir kafa gerektirir.
İşte ben bunu yapıyorum şimdi. Danışmanlık verdiğim firmada var birşeyler. Ben sadece başka çözüm yolları ortaya çıkartıyorum. 
  • Biraz farklı bakışaçısından görebilmek. 
  • İnsanların göremediklerini, aslında önlerinde olan ancak farkında olmadıkları fırsatları gösterebilmek
  • Çözüm için sakin olmalarını sağlamak
Seviyorum bu işi...


23 Mayıs 2009 Cumartesi

Herkes önemli!

Bugün öyle bir sınıfa ders verdim ki inanamazsınız. Hepsi için elemanım olmasını isterdim diyebileceğim gençlerdi. İşe başlamak üzereler ve eğitim alıyorlar. O kadar parlaklar, o kadar harikalar ki...
Onlara birşeyler verebilmek benim için çok büyük bir zevk. İş yaşamında başarı ve hayatta mutlu olmayı aşılamaya çalışıyorum.
Harika bir yaşam için, keyifli bir iş hayatı için doğru seçim nedir nasıl yapılmalıdır? Bunları soruyorlar.
Tabii ki onlar için doğru cevabı ben bilmiyorum. Onların bulmasına yardımcı olmak amacım. Mesela bugün gelen bir soru "nabza göre şerbet", "kişiye/yerine göre hareket etme" üzerineydi. Hatta amca oğlu gelirse, ne yapacağız ona bile girdik bir ara ....
Katılımı severim, sınıfta özellikle teşvik ederim. O kadar çok soru vardı ki! Bir ara şunu düşündüm; bu ne istek, bu ne arzu! Birçok şey öğrenmek istiyorlar. Hepsi farklı insanlar, farklı özellikleri, değerleri, inanışları var ama aynı şirkete aynı işe girmişler, ve bu farklılığın tüme katacağı o kadar çok güzel şeyler var ki. Bunları kullanmalılar, hem kendileri hem de yöneticileri.
Tabii ki potansiyelden bahsediyorum, bir kısmı dökülecek, bir kısmı sıradan olacak. Bunun olup olmaması ellerinde, biraz müdürleri veya iş arkadaşları, biraz da benim elimde.
Bugün mutluyum, elimden geleni yaptım. Umarım başları sıkışınca ararlar, sormaya devam ederler. Küçük cevaplar onlar için o kadar değerli ki. Sordukça cevapları bulabilirler.
Yolları açık olsun diyeyim...

21 Mayıs 2009 Perşembe

Aklı bir karış havada


Bahar ayındayız, insanın aklı bir karış havada oluyor. İçiniz kıpır kıpır, enerji taşıyor her tarafınızdan. Yapmak istediklerinizi konuşuyoruz devamlı.
Aklı bir karış havada olmayı severim. Hatta her bahar aşık olmayı da. 
Güzel oluyor, birkaç gün ya da bir süre öyle olmak. Sonunda ise dönüş yapmak, "normal" hayata, (normal her ne ise).
Bir arkadaşım "benim istediğim bu değil" diye söylenirken, ben de şunu dedim kendi kendime;
"Enerjini kaybetme Kemal."
Evet bende çok enerji var, bunu da insanlarla paylaşmayı seviyorum. Enerjimi paylaşınca da azalmıyor. Artıyor hatta. Bendeki pozitif enerji, negatif değil. Bendeki bu enerjinin ben farkındayım, yayıyorum. Bu resmi görünce enerjiyi karşıdakne geçirmek geldi aklıma.
Aslına bakarsanız, pozitif enerji de negatif enerji de paylaşıldıkça büyüyor. Ben sadece negatifi almayı engellemeye çalışıyorum.
Aklımı kaçırmama sebep olan güzelliklerden aldığım olumlu enerjiyle yeniden hayata aslmanın zamanı.  
Üniversitede bir hocam 3 çeşit enerji olduğunu söylemişti:
1. Fiziksel
2. Mantıksal
3. Duygusal
Bunların biri sıfır olursa çarpım da sıfır oluyor.
Aslında sizde de bu enerji var. Farkına varın potansiyelinizin. Bu enerjinizi doğru yönlendirmek için çaba harcayın. Enerjinizi kaptırmayın, çok çok değerli. Başkalarından da negatifleri almayın.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Hayata yön verebilmek

Bu haftasonu yapmış olduğumuz inanılmaz motor gezisinden bahsetmem gerek. 
Kıskandırmak değil amacım. Aman nazarınız da değmesin.
Sadece size birşeyler hatırlatmak istedim. Hayatınızı...
Çok güzel diyorum, bana ve eşime - Başak'ıma - güzel geldiğinden. 
Hayatın anlamı üzerine bir yazı göndermiş, sevdiğim insanlardan biri. Yazıda hayatın anlamının gelip geçici olduğunu söylüyor. Çok doğru. Anlamlı bir hayat istiyorsanız, anlamlı anlar yaşamalısınız. O anlarda hayatın anlamı yüklü. Bizim için de bu tatil o şekildeydi. O anlardan binlerce vardı sanki.
Bunu yapabilmek zor değil. Aslında bir karar vermek gerekli. Bugün haftasonu neler yaptığımızı metroda bir iş arkadaşıma anlatırken, şunun farkına vardım. O bunu seçmemişti. Hatta ne seçeceğini bilemediğinden, bu haftasonunu oturarak geçirmişti. Şimdi de evde tv karşısında dizi izleyerek uyuklamakla geçiriyor olabilir (o dedi).
Hayatına yön verebilmek insanın elinde. Hayatınıza bir anlam katın. Melek hocamız Türkan Saylan'ı bu vesileyle hatırlatmak istedim. Eğer hayatınız anlamlıysa bunu siz değil başkaları söyleyecektir.
Yandaki foto, Adatepe'deki Zeus'un Altarına doğru yürürken, altında dinlendiğimiz çamın manzarasıdır. 

Sen nereye gidiyordun? Ben mi nereye gidiyorum?

Bu öğlen yediğimiz yemekte birçok konu vardı. Bir arkadaşımla beraberdim. Genelde iş fırsatlarıyla ilgili konuştuk yemek artı kahve muhabbetimizde. Konular ne miydi?
 - 19 Mayıs tatilinde yaşananlar -gezilen görülenler
 - Zeytinlik 
 - Zeytinyağı üretimi
 - Satılacak / Alınacak Ev
 - Çam ormanları
 - Çam fıstığı
 - Yurtdışına ticaret fırsatları
Bunlar her zaman konuşulan konular. Konular değişik olabilir. Ama eminim ki sizlerin de birşekilde bunlar konunuz olmuştur. Bazılarımızın hayalleridir; iş kurmak, ticaret yapmak, zeytinyağı üretmek. 

Peki neden yapılmıyor, gerçekleşmiyor hayaller?

Cevabı arkadaşım verdi:
"Bizde bu geyiği yapan çok adam var Kemal, ama kılını kıpırdatan yok! Bunları konuştuğum o kadar çok kişi var ki."
Büyüklerimiz boşuna dememişler, lafla peynir gemisi yürümez diye. Merak etmeyin ben bazı fırsatlar gördüm, harekete geçiyorum bile. 
19 Mayıs'ta tattığım ve kokladığım zeytinyağını üretebilirsem, dünyanın en mutlu insanı olacağım. 

14 Mayıs 2009 Perşembe

Zamanınız var mı?


Son zamanlarda beraber olduğum kişilerin ortak bir sorunu var!
ZAMANLARI YOK!
Aslında hiçbir zaman olmadı ki! Zaten olmayan bir şey için neden konuşuyoruz? Mesela sizin ne kadar zamanınız var? Nerden buldunuz? Fazla varsa bana da verir misiniz?

Yok yok yok!

Soyut bir şey olması mı dert acaba? İnsanlar var diyor ama esasında yok. Varmış gibi yapıyoruz. 

Neden böyle yapıyoruz? Esas sorun ne?

Yakında yayınlayacağım; bir dizi "kendimce" eğitim hazırlıyorum. Bunlardan biri zaman ile ilgili. Ana mesaj şu... (Son günlerdeki eğitimlerimde ve beraber çalıştığım insanlara söylediğim aynı şey)

Zamanınız yoktu, varmış gibi yapmayın. Sahip olmadığınız bir şeyi yönetmekten bahsetmeyin.Yok diye şikayet etmeyin. Sahip olduğunuz sadece sizsiniz. Kendinizi yönetin. Bu şekilde düşününce hayatınızda belki birşeyler değişir diyorum.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Rüyalarınızın çıktığı olur mu size?

Son günlerde toplumda bir moral düşüklüü var. Bunun belki siz de farkındasınızdır. Hatta yaşıyorsunuzdur. Çok sebebi var, ekonomik krizden başlasak zaten bitiremeyiz. Başka taraftan insanlar kendi gelecekleri konusunda bırakın iyimser ya da nötr olmayı artık karamsarlar.
Bunun örneklerini son günlerde iki firma genel müdüründe gördüm. İkisi de, toplantımızda bir müşteri hakkında konuşurken devamlı olumsuz konuşuyorlardı.
Aslında çok hoş birkaç dakika da geçirmedim değil. "İyi olması için çalışıyoruz" "Kriz fırsatlar yaratır" gibisinden cümleler de ağızlarından dökülüyor. Ancak 2 dakika geçmiyor ki söylenmeye başlıyorlar.
Ben hep insanlara söylerim, rüyalarınız her zaman çıkar diye. Ağzınızdan o cümleler de çıksa, yüzünüz gülümsüyor gibi de olsa, içiniz ağlıyorsa, olumlu etki yaratamazsınız. 
Olumlu değilseniz zaten iş de olumlu bitmez. Karşınızdakine içten içe "bu iş olmuyo, çıkamıycaz galiba işin içinden" dersiniz.
Zor günler geçirmenin ne demek olduğunu hepimiz biliriz. Ben de bilirim. Bu dönemlerden geçerken, herkesin önünde bence tek yol var. O da gelecek için ümidini yitirmemek. 
hayalleriniz, rüyalarınız neyse, o yaşanacaktır. Olumlu bir ışık varsa içinizde onu besleyin, bilin ki bu sayede çözümü bulacaksınız. 
Bunlar nerden mi aklıma geldi, dün "Sphere - Küre" filmi vardı, izlediyseniz filmde bunun ne kadar değişik bir şekilde işlendiğini hatırlarsınız. Eğer ki geleceğin değiştirilemeyeceğine inanırsanız, öyle olur. Eğer değiştirileceğine inanırsanız, öyle olur. Kafanızın içinde ne varsa öyle olur.
Ben değiştirebileceğime inanıyorum. Birşey yaparsam geleceği etkileyebilirim. O halde ne duruyorsunuz, yapın!

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Unutulan hayallerimiz

Neyi neden yaptığımızı unutuyoruz, günlük koşturmaca içinde kaybediyoruz kendimizi. Bunları arada sırada hatırlamak gerek. 
Geçtiğimiz hafta eğitimimde, işe neden gittiğimizi konuşurken, benim deyişimle "parayı ne yapacağımızı" konuşurken, şu noktaya geldik.  İnsanlar bugünü geçirmekten, biraz da sadece yarını (yani 24 saat ilerisi) düşünmekten ileriye gidemiyorlar. Hayat bu şekle sokuyor insanı. Bu durumdan çıkmak için şunu sordum.
"Peki yeteri paranız olsa? 2 sene sonra? Ya da daha sonra?...
Ne yapmak isterdiniz?"
O kadar güzel cevaplar geliyor ki...
"Güney Amaerika seyahati" "Bisikletle Avrupa" "Ferrari" "Harika bir mor elbise"
Bunlar bizim hayallerimiz, bunlar biziz. Bunları, yani hayallerimizi gömersek, biz vazgeçer ve unutursak, kim gerçekleştirecek ki? Hayalleri unutmamak hatta devamlı hatırlatmak gerek. 
Kendi geleceğimizi biz yaratıyoruz. Bırakırsak, o zaman başkalarının eline geçiyor geleceğimiz. Belki de başkaları kendi gelecekleri için bizi kullanıyor. 
Dur deme vakti geldi. Geleceğinizi geri alın. Hayatınızın iplerini geri alın. "Bu benim hayatım"  deyin!
Hadi Kenan, hadi Ümit, hadi Ezgi, hadi Özlem... Bunları siz gerçekleştirmeyeceksiniz de kim yapacak, başkaları mı? 

5 Mayıs 2009 Salı

Büyüyünce ne olacaksın Randy?


İnsanın çocukluk hayayllerine ulaşabilmesi ne güzel bir şeydir. Belki hayallerimizi unutuyoruz. Gerçekten küçükken size sorduklarında ne diyordunuz?

"Büyüyünce ne olacaksın?"
"Pilot"

Evet ben pilot derdim. Uçmak bana inanılmaz bir zevk verirdi, hala da veriyor. Pilot olamadım belki. Ama bunun olması için çaba da gösterdim zamanında. 

İnanılmaz bir sunum izledim. Bu hayallere ulaşmak mı önemli, yoksa ... Yoksa bu hayallere ulaşmak için gittiğimiz yol mu? Eninde sonunda hayallerimize ulaşıyoruz ancak bu belki de ilk gün aklımızda olan şekliyle olmuyor. Bize uygun şekliyle hayallerimize ulaşıyoruz. Mutluluk dediğimiz şey de bu. 

Bana bunları düşündürten sunumu ve sahibini sizinle tanıştırmak isterim.  Randy Pausch bir profesör. Sunumunu (facebook'ta türkçe alt yazılı hali) kesinlikle izlemenizi ve hayelleriniz üzerinde yeniden düşünmenizi öneririm. 

http://www.thelastlecture.com/

3 Mayıs 2009 Pazar

"Şimdi ne yapmanız gerekiyor?"

Aslında bu soru, belki de insanların kendine arada bir sorması gereken çok etkili bir cümle bu!  Yani ne kadar çok sık söylerseniz o kadar iyi.

Koç denince aklıma hep "Beyaz Gölge" ve "Koç Reeves" gelir. Önemli olan, koçun size ışık tutabilmesi.
"Senin için önemli olan ne?" 
"Ne yapmalısın?"
Beyaz Gölge'de koçun yaptıklarının ne olduğunu yazmaya gerek yok. Ama o kadar başarılıydı, o kadar güçlüydü ki, sadece o dizidekilerin içerisinde olanlar değişmedi. Belki bugünki dizileri izleyenler inanamaz ama bence tüm Türkiye'de basketbolu ateşledi Koç Reeves. İnsanlar o kadar etkilendiler ki, diziden sonra herkes içerisindeki enerjiyle birşeyler başaracağına inanıyordu. Ve çoğumuz çıkıp basketbol oynuyorduk. Başlarda beceremiyorduk ama içimizden çok ama çok iyi basketbolcular çıktı.

İşte koç olmak bu. Büyük bir sorumluluk değil mi? Birinin içerisinde ışığı yakabilmek?

O ışık, o enerji çıktığında insanın ulaşamayacağı hedefi yok. 
Pekii... Hedefin belli mi? Enerjin var mı? 

Başlıktaki soru nereden mi? Çok beğendiğim koçlardan birinin sözüdür bu. (Neşe Akar) Kendisiyle tanışmanızı tavsiye ederim. 

2 Mayıs 2009 Cumartesi

"Mansı Pırsı"

Babamın bir sözü var. Belki ileride bunu bir kitap yazmak için bile kullanırım.

Hani birşey istersiniz ama onun için elinizi kaldıracak kuvvetiniz olmaz.

Olmasını istemek ama olması için kılını bile kıpırdatmamak.

Babamın "Sende mansı pırsı yok" dediği dakika o dakikadır. İstek var ama enerji yok. Sanki arabaya motoru koymuşsunuz ama benzinini koymayı unutmuşsunuz. 

Günlük yaşantı içerisinde insanların enerjilerini çalan ya da kaçmasını sağlayan binlerce sebep, neden var.  Bunlarla ilgili olarak birşeyler yapılması gerekli. Neler mi yapılabilir?
  • Onların enerjinizi çalmasını engellemek için onlardan uzaklaşabilirsiniz.
  • Onlardan uzaklaşamazsanız bile, enerjinizi çalmalarına engel olun.
  • Enerjinizi kaybetmemeye çalımak, ya da yeniden doldurmaya çalışmak da bir çözüm.
Nasıl mı? 

1 Mayıs 2009 Cuma

The Goal! Amaç - E.M.GOLDRATT

Goldratt bu kitabı çok önce yazmış. Ancak Türkiye'de ne kadar çok kişi okudu bilemiyorum. Duruma bakılırsa daha çok kişinin okuması gerekli diye düşünüyorum.

Özellikle yüksek hedefler koyabilen ve de hedefine ulaşmak için kafa patlatanların kesinlikle okuması gereken bir kitap. 

"Theory of Constraints" (Türkçesi kısıtlar teorisi sanırım) ise hayat bakışınızı (hem iş hem de özel hayat) değiştirebilecek bir teori. 

 Goldratt'ın bu kitabını okumayanlara öneririm.