Bir Söz

"Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde olmayış, kendiliğinden gelmedi sana, onu sen çağırdın."
Mevlana

4 Ağustos 2009 Salı

Kızgın müşteriye ne denir? Yapılması gereken 5 hamle


1. Aslında olaya baştan başlamak gerek. Olayın sebebi nedir? Aslında "sadece" bir sebebi olduğunu sanmak ve bir suçlu aramak en yanlış tutum olacaktır. Balık kılçığı ya da ne kullanırsanız kullanın, bulacağınız tek bir sonuç vardır. O da çok fazla sebep olduğudur.
2. Müşterinin konuşmasına izin vermeniz gerek. İlk anda ona odaklanıp dinlemeyi başarırsanız, kazanmak için en doğru yöntemle başlamışsınızdır. Bu en zor noktadır, kötü bir günde enerjiniz yokken müşteriye odaklanamayacak ve farkında olmadan müşteriyi daha da sinirlendireceksiniz.
3. Müşteri "canı yandığından" bir çok şeyi kendi anladığı şekilde ve kendi "beyaz yalanlarıyla" anlatacaktır. Siz de hemen ona inanıp suçluyu başka yerde aramaya başlarsanız, işin içinden çıkamazsınız.
4. Çözüme odaklanın, o anda ne yapabilirsiniz, onu söyleyin. Yapılabilecekler çoktur, sadece sakin olup çözüm üretmeye çalışın.
5. Konuşmanın sonucu istediğiniz gibi gitmese de, sonradan yeniden arayacakv e işi yoluna koymak için fırsat arayacaksınız. Bunu yapmak zorundasınız, çünkü müşteri bulmak kolay değildir, bu müşteriyi bu kadar kolay kaybetmeniz kabul edilemez. O sebeple müşteriyle kesinlikle tartışmayın, bu (haklı olup tartışmayı kazansanız bile) sadece müşteriyi kaybetmenizi sağlar.

Müşterinin duygu ve düşünce halini değiştirmek için oradasınız. Unutmayın. Bunu başarabilirsiniz.

28 Temmuz 2009 Salı

İş hayatında "Üzümüne ye bağını sorma".


Sen neyi neden yaptığını bliyor musun?
Yaptığın işin ne işe yaradığını?
Kimlerle beraber bu işi yapabildiğini?
Onların katkısının ne olduğunu?

"Üzümünü ye bağını sorma" sözü, bir anda başka bir anlama büründü.
Şurdan başlayayaım. İş/özel arkadaşlarıyla birşeyler yaparken, işin onlar tarafından nasıl yapıldığını bilmeyen insanlarla karşılaştım. Adamın umrunda olmamış bu güne kadar, sadece talep etmiş. Bana bunu getir, bana bu lazım. Ama nasıl oluyor, detayda en önemli noktalar nedir bilmiyor. Savunması da hazır; "Onun işi değil mi? Bilsin, benim bilmeme gerek yok!"

Vee son perdede, işi yapan kişi gidince, ortada kalıyorsun dostum. İşin ne şekilde yapıldığı konusunda, yani çevrendeki "ilgi" alanındaki işlerden bahsediyorum, bilgin olmayınca, işlerin yürümüyor artık.

Unutmayalım ki başarılan her şey bir kaç kişinin katkısıyla oluyor. Siz etrafınızdaki ortama hakim olursanız, o zaman işleriniz her zaman iyi gider doğru sonuçlanır.

O yüzden etrafımızla ilgilenmeli, o üzümlerin nasıl geldiğini öğrenmeliyiz.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

"Söz Yaşlarım"

Güzel bir hayat için ne kadar risk alabilirsiniz? Neleri feda edebilirsiniz?
Yaşamınızı değiştirmek için ne kadar gücünüz var?

Bu kitapta bir psikologun başından geçen aşk hikayesini okuyabilirsiniz. Internet de işin içine girmiş.

Psikolog baş rolde olunca, insanların hayatları önünüze tüm çıplaklığıyla ortaya seriliyor. Okursanız eminim ki kendi hayatınızdan birşeyler bulacaksınız. Bir anda gözlerinizi dolduran , bir anda sizi güldüren sayfalar istiyorsanız, kaçırmayın derim.

Belki de önünüzde olan şansları daha iyi değerlendirebiliriz ne dersiniz?

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Motorla yaz yağmurunda ıslanmak

Brainiac'ın bir araştırması vardı. Belki başka yerde de olabilir, sorun değil. Araştırma sorusu şuydu:
"Yağmurda yürüyerek mi koşarak mı daha az ıslanırsınız?"
Sonuç ne çıkmıştı hatırlamıyorum ama bugün ben bunu motorlu olarak denedim.
Ben derim ki; "motorla yağmurda çok çok ıslanıyorsunuz".

Bunu bilmek güzel mi değil mi, gerekli mi bilemiyorum ama şu anda son tatil günlerimi kişisel işleri halletmekle geçirirken güzel bir gün oldu bugün.
Islanmak güzel. Değişik bir gün olması güzel.
Bunu görmek, farkında olabilmek de güzel.
Göremiyenlere duyrulur...

2 Temmuz 2009 Perşembe

Neye ihtiyacı olduğunu bilmemek

Bugün bir satış görüşmesine girdik. Amaç satıştaki arkadaşlara eğitim. Genel Müdür bizi duymuş, satış müdürlerine yönlendirmiş.
Eğitim satışından bir arkadaşla beraber gittik.
Ana yaklaşım...
"Bizim iş farklı!"
"Peki anlatın ne farklı?"
"Bizim müşterimiz öyle değildir , böyle değildir."
"Peki nasıldır?"
"Bir de bizim çocuklar tecrübeli bayaa.."
"Peki sorun ne? Neden eğitim alacaksınız? Sizce ne eksik?"
....
Bir cevap alıncaya kadar çatladık. Sabır, sabır, sabır... Neyse ki 100 soru ile 5-6 cevap alarak çıkabildik.
Belli ki GM bazı açıkları görüyor ancak müdürler bunu pek göremiyor.
Müşteriye ne istediğini söyletebilmek çok zor bir süreç. Bu süreçte netleşememek ileride sorun demek. Şimdi en azından onların ne isteyebilecekleri hakkında daha net bir tablomuz var.
Müşteriyi tanıma konusunda sabırla çaba göstermek sonucunu verecek umarım.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

"İnsanlar ikiye ayrılır....

"Sevmeyi bilenler ve sevmeyi bilmeyenler"

Çok sevdiğim bir arkadaşımla söyleşiyorduk. Birini, bir yeri, olduğun yeri olduğu gibi sevmekten bahsediyorduk.

Dedi ki:
"Sevmeyi bilmeyen insanlar sevmek için sebep arıyorlar.
Oysa sevmek için sebep aramamak lazım."

Nazım'ın dizeleri geldi aklına sonra...

Nazım Hikmet - “Tahir ile Zühre meselesi”

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Sevgiyle kalın...

30 Haziran 2009 Salı

Tatmin olmak veya olmamak. İşte bütün mesele!


Ben tatmin olmayan, olamayan bir insanım. Ben öyle büyümüş alışmışım.
Hep biraz daha fazlası olur diyorum. Hem kendimi zorluyorum hem de çevremi.
İyi bir şey, güzel şeyler oluyor bu sayede. Az zamanda çok ve büyük işler!
Tabii ki bir sınırı var. 5 karpuz taşımaya çalışınca taşıyamayıp hepsini de düşürebiliyorsunuz.
Burada insanın sınırlarını bilmesi gerek.
Yapmayı istediğin herşeyi yapamazsın, biraz seçim yapmalısın.
  • Bu seçimler sonucunda en güzele ulaşırsın.
  • Herkesin beğendiği senin için "en güzel" "en doğru" demek değildir.
  • Seçimi yaparken, kendin için, " sana en uyumlusunu" seçmelisin. Senin herşeyini ortaya koyabileceğin yolu seçmelisin.
  • Herşeye saldırırsan, ne enerjini ne zamanını tam olarak ayıramazsın.
İşte böyle bir haftadayım.
Hayatta tatmin olmak için bu hafta seçimler haftası. Seçimler sonrası ise aslıma zamanı olacak, seçtiklerim benden çok şey bekliyor.
Biliyorum yine küreklere asılacağım. Yine şampiyonluklar için koşacağım.
Ben tatmin olmuyorum.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Beklentiler!


Nereden geliyor bilemiyorum ama evren bana sesleniyor sanki... Dün harika bir geziden geri döndük İstanbul'a. Onu sonra yazacağım size.

Yatmadan önce gece Nat. Geo. kanalını izliyorum. Çocukların erken aylarda eğitimine başlayarak, öğrenmeyi ve geliştirmeyi daha iyi beceren kişiler yaratmanın mümkün olduğunu anlatıyorlardı. Bir profun söylediği şuydu, "eğer ki çocuk kendisinden beklentiyi düşürürse, merak ve öğrenme azalır."

Beklentilerin - insanın kendinden beklentilerinin- yüksek olması aslında güzel bir şey. Durup duruken işnsanı fişekliyen birşey oluveriyor.
  • İşte biraz önce yorgunum derken şimdi fırlıyorum koltuktan. Önümde bazıları için imkansız şeyler var...
  • Uzun zamandır, ne yazık ki hızlı ilerlemeyen bir projeyi bu hafta bitirmek durumundayım.
  • Haftaya İzmir'de olacağım, babam yurtdışından gelecek.
  • Orada hayallerime yaklaşacağım birşeyler daha olacak.
Bu yolda zevkle sürmeye devam... Size de iyi haftalar.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Olumlu olmak ne demek?


Geçenlerde konuşurken konu şuraya geldi; "Olumlu olmak gerek"
Sordum;
"Ne demek olumlu olmak sence?"
Cevap....
"Pozitif olmak işte!"
:( Haydaaaa.....
Şimdi olayı Türkçe konuşamamaya mı bağlasam, yoksa şu kadar basit bi kelimenin ne anlama geldiğini bilmemesine mi?
Olumlu olmanın bile ne demek olduğunu bilemeyen bir topluma doğru gidiyoruz.
Ben de bir liste yayınlayayım dedim...
  1. Kadınlara karşı olumlu olmak: Kadınlar duygusaldır ve olayı kesinlikle farklı yaşıyorlardır. Onları öyle kabul etmek ve de onlarla her yerde her şekilde anlaşabilmek mümkün olmayabilir. Artık nerde ne kadarını yapabilirseniz.
  2. Erkeklere karşı olumlu olmak: Neden çok karmaşık şeyler istenir ki, oysa mutlu olmak için sadece ... yeterli. Erkeğe sorun onun mutlu olması için ne lazım diye, aslında açık seçik bellidir. Yahu tam pırlanta olmayabilir ama kömür de değil ki bu adam. Onunla mutlu mu olmak istiyorsunuz, onu dövmek mi? Sadece sakince onu mutlu edip ona neyi nasıl istediğinizi ona anlatmaya çalışmanız yeter. Bağırmayın, zorlamayın, çözüm değildir.
  3. Çocuklara karşı olumlu olmak: Çocuklar dünyayı yeni öğreniyorlar. İnanılmaz bir enerjileri var, ve bunu harcamak istiyorlar. Sizin dediklerinizi yapmalarını mı istiyorsunuz?O zaman sizi dinlemeli, size saygı duymalı, bunun için de saygı görmek isterler. Sizi sevmeli, sizin de sevmenizi bekliyor hatta. Daha onun dünyasında kin nefret yok, sadece sevgi var. Hayatı seviyor ve zevk alıyorlar. Aslında dünyayı kuralları ne şekilde yaşanacağını öğrenmeye açıklar. Sadece onların anladığı sadelikte anlatabilmek gere. Günlük yaşamımızda yaşadığımız karmaşıklıkla değil. O yüzden devamlı soruyorlar "Neden?" diye.
  4. Büyüklerimize karşı olumlu olmak: Onlar yavaş değil mi? Onlar günümüze ayak uyduramıyorlar değil mi? Çağın gerisinde kalmışlar, onlarla anlaşmanız imkansız. Oysa bilin ki onlar da gençken aynı şeyleri diyorlardı. Onlar da sizin gibi gelecekte yaşıyorlardı. Ve sizin bugün yaşadığınız dünyayı onlar yarattılar. Onların geleceği, bizim bugünümüz. Sadece bundan dolayı biraz saygı görmek istiyorlar. Farklı davranıyorlar, düşünüyorlar belki, sakin olun, gerekiyorsa uzak durun ama saygıda kusur etmeyin. Onlara mesela sadece onların döneminde nasıl olduğunu ve farklılıkları nasıl aştıklarını sorun. Bakın onlar da olayı sizin açınızdan görecekler.
  5. Tanımadığımız kişilere karşı olumlu olmak: Ne gerek mi var? Birinin size gülümsemesini, günaydın demesini, ya da ihtiyacınız olduğunda torbanızı taşımanıza yardım etmesini istemez misiniz? İsterseiniz de bir anda bir ton kötü şey geldi di mi aklınıza... İşte bu yüzden tanımadıklarımıza şüphe ile bakar olduk, endişe içinde yaşıyoruz. Hadi birilerine günaydın deyin, teşekkür edin, selam verin, yardım edin.
  6. İşe/Müdüre/İş arkadaşlarına karşı olumlu olmak: Siz olumlu olmaya başlayın değişirler belki. Büyük bir kısmı değişecektir, değişmeyenler de olacaktır. Olumlu olmak derken kendinizi sevdirin demiyorum. Kafanızı kaldırın, çalıştığınız yerin kuralları içerisinde sınırınızı belirleyin, gerekiyorsa onları çekin, gerekmiyorsa kuralınızı koyun. Uzlaşmacı olursanız, kazanırsınız.
  7. Kendine karşı olumlu olmak: Ben yapabilirim demek, yapamazsam da yeniden başlarım demek. Bunu söylemek kolay ama yapmak??? Yapmak istediklerimiz var, ama yapmak istemediğimiz şeyleri de ypmalıyız. Bu aslında hayatın kanunu. Yamka istediklerinizim hepsini yapamazsınız. Ve yapmak zorunda olduğunuz şeylerin farkında olmalısınız. Söylesenize, bir ceylanın "yahu ben aslanlar dere kenarındatyken ben de su içmeliyim, istediğim zaman su içmeliyim" demesini mantıklı bulur musunuz? Ben bulurum, ama o ceylanı yerler. Olumlu olmak, oyun alanının farkında olmak demek. Aslanlar saldırsa da su içmeye gitmek demek, ama başka zaman.
  8. Annenize karşı olumlu olmak: O sizi dünyaya getiren insan. Belki size herşeyi veremedi ama herşeyini verdi. Siz de arada ona bir çiçek alın.
  9. Babanıza karşı olumlu olmak: Onun için ne anlama geldiğinizi bilemiyorsunuz. Belki ona çok sarılamadınız, o da size. Belki bunu hissedemediniz, bilin ki öyle. İşler ters olabilir, sadece hatanız varsa özür dileseniz. Ya da gönlünü almak için bir kahve yapsanız yeter. O taş dediğiniz kalp yumuşayıverir, sıcacık olur.
  10. Hayata karşı olumlu olmak: Aslında bunu yazmamın amacı dün arkadaşımın bir sevgili bulamamasından şikayet etmesi. Canım benim, hayat seni beklemiyor, sana birşey vermek için beklemiyor. Sen beklersen, günler geçer gider. Kalk ve dışarı çık, her yerde senin gibi güzel insanlar var. Yüzün gülsün, canın sıkılsa da kafanı dağıt. Aşık olmayı bekleme, bir sebeptden dolayı aşık olamazsın. Aşk içinden doğar, ama sende enerji olmazsa, o toprağı (bazıları çakra diyor, acaa aynı şey mi?) beslemez sulamazsan yeşermez aşk. O enerjin, o isteğini sulaman gerek.
Olumlu olmak çok şey demek. Birini bilin oradan başlayın yeter. Aslında olay bardak meselesi değil, hayatı sevmek, etrafının farkında olmak. Dünyanın tamamını değiştiremeyeceğini bilmek. Dünyanın merkezi olmadığını bilmek, hep istediklerinin gerçekleşmeyeceğini bilmek. Bununla mutlu olabilmeyi öğrenmek.

Bu zeytin benim bahçemden :) Yani balkonumdaki minik zeytin ağacımdan. Ne o? Sizin bir çiçeğiniz bile yok mu?
Mutlu olmak için bir küçük fidan ve güzel bir sulama ve 1 sene sabır gerekiyor.
Aaaa iş hayatı da böyle :)

22 Haziran 2009 Pazartesi

Hayata kızgın olmamak ve şikayet etmeden yaşamak


Bence insanın ne yaptığını bilmesi çok önemli. Burada çok karmaşık birşeyden bahsetmiyorum. Neyi neden yaptığını bilmesi gerekli, ki kafası net, rahat olsun. Olmazsa devamlı şikayet ediyor. Şikayeti "bulaştırıyor", yanındaki de başlıyor sonra. Bunu yaptığımızın farkında bile olmuyor. Olayı, kendini kurtaracağına dibe doğru gidiyor.

Çocuğuma en büyük nasihatlardan biri bence bu olacak.
"Şikayet etme, şikayet edeni de durdur, olmadı uzak dur."
Bu şekilde bir insanı hop diye mutlu etmeniz doğrusu çok çaba gerektiriyor, imkansız değil ama zor. Eeee insnların da sabrı zamanı olmadığından bu kişiler -doğal olarak- bu girdaptan hiç çıkamıyor. Anneler, babalar, kardeşler, arkadaşlar bile meşgul. Herkes kendi derdinde. Sonrasında olaylardan, durumdan şikayet eden kişi onlardan da şikayet etmeye başlıyor, insanların arasında iletişim tam kopuyor.
  • 22-23 yaşındaki bir kişinin girdiği bu girdaptan çıkması için ne gereklidir?
  • İş hayatına atıldığında mutsuz ve de çekilmez biri olmaması için ne yapmalı?
  • Bırakın, konuşması, gülmesi için?
  • Herşeyi boşlayıp sigara, içkinin dibine vurmaması için?
Bir eğitim sınıfına ne yaparsınız belki?
Evet benim son birkaç gündür durumum buydu. Bir sınıf dolusu, hayata küsmüş, konuşmayan (bırakın beni, birbirleriyle bile bir hafta konuşmamışlar), sıkkın, durgun "genç" ile beraberdim.

Aslında biliyorum böyle değiller, bir hafta boyunca somurtarak, söylenerek girdabın dibini bulmuşlardı. Bitse de işe dönsek diyorlardı. İşi özlemişlerdi.

2 gün sonunda sadece ve sadece "bitmiştim", terlemiştim, yorulmuştum. Bazen bir koç, bazen bir abi, bazen bir hoca oldum. Bugün işe başladılar acaba birşeyler değişti mi diye merak ediyorum. Bir haber mi bekliyorum? Nasıllar acaba? Biraz olsun birşeyleri değiştirebilmeyi başarabildim mi acaba?

Tam yayınlarken birinden haber geldi :) Artık eminim..

Hatta şimdi güzel bir site de buldum size... http://acomplaintfreeworld.org/faqs.html

13 Haziran 2009 Cumartesi

"Yapamam"


Bugün sabah harika insanlarla beraberdim. Kısa eğitimimizde konumuz "insanları etkileme" idi. Burada aslında insanları etkilemek için değil davranmıak yerine, olgun davrandığımız için insanları etkilediğimizden bahsettik. Ki...
Bir arkadaşı başından geçeni anlattı. Verdiği örnek "kaba bir müşterinin" söyledikleriydi. Cevap verememişti. Neden cevap veremedin dediğimde, "yapamam" dedi. Karşıdan biri de "evet, müşteri odaklılık" dedi.
Orada inanılmaz sözcük "yapamam". Belki ogün genç bir stajerdi, ve de hazır ya da tecrübeli değildi. Ama seneler önce yaşadığı bu olay onda yer etmişti. Unutamamıştı.
İşin en kritik tarafı ise hala birşey yapamayacağını düşünüyor olmasıydı. Konuştukça ona bir çözüm bir cevabın olduğu göstermeye çalıştım.
Kaba insanların sizi ezmesini veya kişisel değerlerinizin ezilmemesini engellemenin yolu var. Bu saldırganlık değil ama yine saygıyla ve bize yakışan kibarlıkla söylenebilmesi.
Bunun için güzel bir kitap vardı okuduğum. "Tongue Fu". Kung Fu'dan gelen bir ismi var kitabın. Kung Fu bir dövüş sanatı değil, savunma sanatı. Tongue Fu ise size gelen sözlü kaba saldırılara karşı sizi güçlendirecek bir destek...
Ama yeter ki siz "yaparım" deyin.

5 Haziran 2009 Cuma

"Hersey üstüme üstüme geliyor" diyorsan, bil ki ters yola girmişsindir.


Aslına bakarsanız bir Temel fıkrasından esinlenilmiş olan bu sözler çok ama çok güzel etkiliyor beni.

Bu gibi sözleri bundan seviyorum, birden bire kafamı farklı çalıştırıyorlar. Bugün bir yerde yeniden okuyunca bazı şeylerin düzgün ya da ters gitmesindeki sebepleri daha güzel açıkça görebildim.
İnsanın kendine uyumlu işler yapıyor olması, kendine uyumlu hayat yaşaması çok güzel bir olay. Ben bunu yapabilme şansına sahip olabildim o yüzden mutluyum zaten. Kendime uygun bir hayatı yaşıyorum. Başarı da geliyor, enerji de, mutluluk da. Hatta şans da :)
Birşeyler ters gidiyorsa bazen de şunu görüyorum, aslında yanlış kulvardayım.

4 Haziran 2009 Perşembe

Çöplere güle güleeee


İnsanların hayatında en büyük sıkıntı çöpler. Bu bahsettiğim çöpler, İtalya'daki sokakta yığılanlar değil. İnsanların kafalarındaki çöpler.
Bu kafanızın içerisindeki çöpler ikiye ayrılır; geçmişten gelenler ve geleceğe yönelik olanlar.
Biraz önce friendfeed'de yazılan bir feed sonrasında bunu düşündüm. 
Beğenilmeyen bir yere giden yazışmalar silinmiş, gitmiş. İyi olmuş. Geçmişte olanlar, olumlu ya da olumsuz bir kalıntı bırakıyor bizde. Olumsuzları kafamızda tutmak ya da tutmamak bir seçim. Yani olumsuz bir olayı defalarca hatırlamak, insanlarla defalarca konuşmak bizim elimizde. 
Yapmayın. Yani gitmesine izin verin. O zaman keyfinizin yerine geleceğini göreceksiniz.
Mesela kızgınlığınız, kırgınlığınız varsa gönderin gitsin.
Güle güleeee...

31 Mayıs 2009 Pazar

Gençlerle beraber...


Dün iş hayatında 2-5 senelik tecrübesi olanlarla beraberdik. Toplantıda ilk başta birşey yazmak, not alma gereği hissetmiyordum. Ancak 6 kişiden öyle güzel sorular geldi ki. Dayanamadım not tutmaya başladım.
Sıkıntılardan biri, "neyi nasıl yapacakları, neyi kabul etmeleri, neyin üstünde ısrar etmeleri" gibi iş hayatının kritik konularıydı.
Notta yazdığım şu:
İnsanlar başkalarının seçimleriyle yaşamayı "seçiyorlar".
Örneğin, birşey yapacaksınız, istiyorsunuz. Ama bir arkadaşınız, "olmaz, yapamazsın" diyor, vazgeçiyorsunuz. Ya da birisi sizin için "şunu yapsana" diyor, siz de yapmak zorunda hissediyor ve öyle yapıyorsunuz.
Aslında günlük hayatımızda insanlar bizi çok ama çok etkiliyor. Etkilenmemek elde değil. Ama bilinçli, yani neyi neden yaptığını bilen biri olmak farklı bir boyut. 
"Yöneticim bunu böyle yap diyor, farklı seçimim yok, ne yapacağım?"
Bunun altına ne mi yazmışım. MATRIX. Cevap açık mı?

29 Mayıs 2009 Cuma

"Faith is a gift I have yet to receive."


Geçtiğimiz günleri yoğun ve dolu geçirdim. Eğitimler, toplantılar vs... Bunları yaşarken, arada film izlemeyi de ihmal etmedik. 
"Melekler ve Şeytanlar" filminden bahsedeceğim. Görsel olarak güzel, biraz konuların detayına girmilmemiş. Kitabından oldukça eksik olduğu söylendi. Ancak yazmak istediğim bu değil.
Filmin bir yerinde "Nazik cevap vermek ne demek?" için çok çok güzel bir konuşma vardı.
Filmin kahramanı olan rahip, onun görüşüyle inançsız olan filmin diğer kahramanı olan bilim adamına soruyor:
"İnançlı mısınız?"
İletişim üzerinde ders veren biri olarak bunu insanların fark etmesini istiyorum.
Siz bu soruya ne cevap veririsiniz. 
"Evet",
"Hayır",
"Tabii ki!", 
"Siz benim inancımı nasıl sorarsınız?"
vs vs....
Orada gelen cevap çok şık. Hatta o kadar şık ki ben etkisinden o sahneyi kaçırdım diyeilirim.
"Faith is a gift I have yet to receive."
Benim Türkçe'mle (kusura bakmazsanız)
"İnanç bana bahşedilen bir hediye olmadı!"
Belki siz farklı bir anlam da çıkartablirsiniz, ama ben burada öyle bir nezaket hissediyorum ki. Karşının düşüncesine saygı gösteren, hatta yücelten ama aynı görüşte olmadığını belirten bir söz.
Böyle konuşmayı ne zaman öğreneceğiz? 

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Öcüüüüü....

Bu başlığı yazmak çok ama çok hoşuma gitti. Sebebi de komik oluşumuz biz insanların. 
Yani aslında korktuğumuz şeylerin aslında yok. Olmadığını bilmemiz ama yine de korkmamız. Bu korkularımız sonucunda hayatımız allak bullak oluyor ve inanılmaz değişiyor.
Bunun bugün yazılmasının nedeni ise bir yerde şunu okuyup hatırlamam. Yazıda köpekbalıklarından bahsediyor. İnsanlar köpekbalıklarından korkuyorlar, ama hindistan cevizinden korkmuyorlar. Ancak istatisktiklere bakarsak köpekbalıkları daha az kişiyi öldürmekte. Ama bu korkunun sebebi ne? JAWS! Hiçbirimiz "Hindistan cevizi katliamı" diye bir film izlemedik. Ama JAWS'ı izleyen binlerce insan ve onların çocukları artık köpekbalıklarından korkuyor. Köpekbalığı ile karşılaşmasa bile. Tam olarak gerçekleri bilse de korkmaya devam ediyor.
Belki köpekbalıkları sizin hayatınızda bir değişiklik yaratmıyordur. Ama bu basit örnek bile, küçük korkularımızın çevremizdekilere ve bizden sonraki nesillere nasıl aktarıldığını gösteriyor.
Peki bizim korkularımız neler? Günlük korkularımız? Örnekler???
Okulda,
  • Ya hoca bana takarsa
  • Ya sınavım kötü geçerse
İşte,
  • Ya müdür ya da iş arkadaşım beni sevmezse
  • Ya işi düzgün yapamazsam, beğendiremezsem, yetiştiremezsem
  • Ya toplantıda kavga çıkarsa
Günlük ilişkilerde,
  • Ya kız çıkma teklifimi kabul etmezse
  • ....
"Yok canım bunlar korku değil ki, korkmuyorum" diye geçiriyorsunuz belki içinizden. Basitçe bunlar belirsizlik ya da başarısızlık korkuları. Yani bilmiyoruz, korkuyoruz. Başarısız oluruz (da ego çizilir) diye korkuyoruz. 

Oysa korkmayı bırakmak gerek biraz. Hiç korkmayın demiyorum. Korkan adam hazırlık yapmaya başlar, korku iyidir bu açıdan. Ama çok korku sizi durdurur, öldürür.

İstediğinize ulaşmanın başka yolları da var!


İnasnların yapmak istedikleri bir sürü şey var. Mesela bir annenin ufaklığa dişlerini fırçalamayı öğretmesi, bir genel müdürün isteği satış direktörünün satışları arttırması,  ya da hoşlandığınız bir kızla bir ilişkiye başlamak.
Şimdi diyelim ki bunlar gibi yapmak istediğiniz küçük bir şey var, nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz. Aslında biliyorsunuz, kafanızda birkaç çözüm var, ama uygulamaya geçmek için emin değilsiniz. Ya da nasıl olcak diye birilerine soruyorsunuz. Onlardan da bazı şeyler geliyor, ama siz olmaz bence bu diyorsunuz. aklınıza bir türlü yatmıyor.
Herkesin her durumun farklılıkları vardır. Bu çözümü de farklılaştırır. Farklılıklar, sadece konuşma tarzı, tonlamayakadar değişebilir (cümleler aynı olsa bile). Bunu görebilmek, farklı yolları ortaya çıkartabilmek, sakinlik, yaratıcılık, hayal gücü ve de rahat bir kafa gerektirir.
İşte ben bunu yapıyorum şimdi. Danışmanlık verdiğim firmada var birşeyler. Ben sadece başka çözüm yolları ortaya çıkartıyorum. 
  • Biraz farklı bakışaçısından görebilmek. 
  • İnsanların göremediklerini, aslında önlerinde olan ancak farkında olmadıkları fırsatları gösterebilmek
  • Çözüm için sakin olmalarını sağlamak
Seviyorum bu işi...


23 Mayıs 2009 Cumartesi

Herkes önemli!

Bugün öyle bir sınıfa ders verdim ki inanamazsınız. Hepsi için elemanım olmasını isterdim diyebileceğim gençlerdi. İşe başlamak üzereler ve eğitim alıyorlar. O kadar parlaklar, o kadar harikalar ki...
Onlara birşeyler verebilmek benim için çok büyük bir zevk. İş yaşamında başarı ve hayatta mutlu olmayı aşılamaya çalışıyorum.
Harika bir yaşam için, keyifli bir iş hayatı için doğru seçim nedir nasıl yapılmalıdır? Bunları soruyorlar.
Tabii ki onlar için doğru cevabı ben bilmiyorum. Onların bulmasına yardımcı olmak amacım. Mesela bugün gelen bir soru "nabza göre şerbet", "kişiye/yerine göre hareket etme" üzerineydi. Hatta amca oğlu gelirse, ne yapacağız ona bile girdik bir ara ....
Katılımı severim, sınıfta özellikle teşvik ederim. O kadar çok soru vardı ki! Bir ara şunu düşündüm; bu ne istek, bu ne arzu! Birçok şey öğrenmek istiyorlar. Hepsi farklı insanlar, farklı özellikleri, değerleri, inanışları var ama aynı şirkete aynı işe girmişler, ve bu farklılığın tüme katacağı o kadar çok güzel şeyler var ki. Bunları kullanmalılar, hem kendileri hem de yöneticileri.
Tabii ki potansiyelden bahsediyorum, bir kısmı dökülecek, bir kısmı sıradan olacak. Bunun olup olmaması ellerinde, biraz müdürleri veya iş arkadaşları, biraz da benim elimde.
Bugün mutluyum, elimden geleni yaptım. Umarım başları sıkışınca ararlar, sormaya devam ederler. Küçük cevaplar onlar için o kadar değerli ki. Sordukça cevapları bulabilirler.
Yolları açık olsun diyeyim...

21 Mayıs 2009 Perşembe

Aklı bir karış havada


Bahar ayındayız, insanın aklı bir karış havada oluyor. İçiniz kıpır kıpır, enerji taşıyor her tarafınızdan. Yapmak istediklerinizi konuşuyoruz devamlı.
Aklı bir karış havada olmayı severim. Hatta her bahar aşık olmayı da. 
Güzel oluyor, birkaç gün ya da bir süre öyle olmak. Sonunda ise dönüş yapmak, "normal" hayata, (normal her ne ise).
Bir arkadaşım "benim istediğim bu değil" diye söylenirken, ben de şunu dedim kendi kendime;
"Enerjini kaybetme Kemal."
Evet bende çok enerji var, bunu da insanlarla paylaşmayı seviyorum. Enerjimi paylaşınca da azalmıyor. Artıyor hatta. Bendeki pozitif enerji, negatif değil. Bendeki bu enerjinin ben farkındayım, yayıyorum. Bu resmi görünce enerjiyi karşıdakne geçirmek geldi aklıma.
Aslına bakarsanız, pozitif enerji de negatif enerji de paylaşıldıkça büyüyor. Ben sadece negatifi almayı engellemeye çalışıyorum.
Aklımı kaçırmama sebep olan güzelliklerden aldığım olumlu enerjiyle yeniden hayata aslmanın zamanı.  
Üniversitede bir hocam 3 çeşit enerji olduğunu söylemişti:
1. Fiziksel
2. Mantıksal
3. Duygusal
Bunların biri sıfır olursa çarpım da sıfır oluyor.
Aslında sizde de bu enerji var. Farkına varın potansiyelinizin. Bu enerjinizi doğru yönlendirmek için çaba harcayın. Enerjinizi kaptırmayın, çok çok değerli. Başkalarından da negatifleri almayın.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Hayata yön verebilmek

Bu haftasonu yapmış olduğumuz inanılmaz motor gezisinden bahsetmem gerek. 
Kıskandırmak değil amacım. Aman nazarınız da değmesin.
Sadece size birşeyler hatırlatmak istedim. Hayatınızı...
Çok güzel diyorum, bana ve eşime - Başak'ıma - güzel geldiğinden. 
Hayatın anlamı üzerine bir yazı göndermiş, sevdiğim insanlardan biri. Yazıda hayatın anlamının gelip geçici olduğunu söylüyor. Çok doğru. Anlamlı bir hayat istiyorsanız, anlamlı anlar yaşamalısınız. O anlarda hayatın anlamı yüklü. Bizim için de bu tatil o şekildeydi. O anlardan binlerce vardı sanki.
Bunu yapabilmek zor değil. Aslında bir karar vermek gerekli. Bugün haftasonu neler yaptığımızı metroda bir iş arkadaşıma anlatırken, şunun farkına vardım. O bunu seçmemişti. Hatta ne seçeceğini bilemediğinden, bu haftasonunu oturarak geçirmişti. Şimdi de evde tv karşısında dizi izleyerek uyuklamakla geçiriyor olabilir (o dedi).
Hayatına yön verebilmek insanın elinde. Hayatınıza bir anlam katın. Melek hocamız Türkan Saylan'ı bu vesileyle hatırlatmak istedim. Eğer hayatınız anlamlıysa bunu siz değil başkaları söyleyecektir.
Yandaki foto, Adatepe'deki Zeus'un Altarına doğru yürürken, altında dinlendiğimiz çamın manzarasıdır. 

Sen nereye gidiyordun? Ben mi nereye gidiyorum?

Bu öğlen yediğimiz yemekte birçok konu vardı. Bir arkadaşımla beraberdim. Genelde iş fırsatlarıyla ilgili konuştuk yemek artı kahve muhabbetimizde. Konular ne miydi?
 - 19 Mayıs tatilinde yaşananlar -gezilen görülenler
 - Zeytinlik 
 - Zeytinyağı üretimi
 - Satılacak / Alınacak Ev
 - Çam ormanları
 - Çam fıstığı
 - Yurtdışına ticaret fırsatları
Bunlar her zaman konuşulan konular. Konular değişik olabilir. Ama eminim ki sizlerin de birşekilde bunlar konunuz olmuştur. Bazılarımızın hayalleridir; iş kurmak, ticaret yapmak, zeytinyağı üretmek. 

Peki neden yapılmıyor, gerçekleşmiyor hayaller?

Cevabı arkadaşım verdi:
"Bizde bu geyiği yapan çok adam var Kemal, ama kılını kıpırdatan yok! Bunları konuştuğum o kadar çok kişi var ki."
Büyüklerimiz boşuna dememişler, lafla peynir gemisi yürümez diye. Merak etmeyin ben bazı fırsatlar gördüm, harekete geçiyorum bile. 
19 Mayıs'ta tattığım ve kokladığım zeytinyağını üretebilirsem, dünyanın en mutlu insanı olacağım. 

14 Mayıs 2009 Perşembe

Zamanınız var mı?


Son zamanlarda beraber olduğum kişilerin ortak bir sorunu var!
ZAMANLARI YOK!
Aslında hiçbir zaman olmadı ki! Zaten olmayan bir şey için neden konuşuyoruz? Mesela sizin ne kadar zamanınız var? Nerden buldunuz? Fazla varsa bana da verir misiniz?

Yok yok yok!

Soyut bir şey olması mı dert acaba? İnsanlar var diyor ama esasında yok. Varmış gibi yapıyoruz. 

Neden böyle yapıyoruz? Esas sorun ne?

Yakında yayınlayacağım; bir dizi "kendimce" eğitim hazırlıyorum. Bunlardan biri zaman ile ilgili. Ana mesaj şu... (Son günlerdeki eğitimlerimde ve beraber çalıştığım insanlara söylediğim aynı şey)

Zamanınız yoktu, varmış gibi yapmayın. Sahip olmadığınız bir şeyi yönetmekten bahsetmeyin.Yok diye şikayet etmeyin. Sahip olduğunuz sadece sizsiniz. Kendinizi yönetin. Bu şekilde düşününce hayatınızda belki birşeyler değişir diyorum.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Rüyalarınızın çıktığı olur mu size?

Son günlerde toplumda bir moral düşüklüü var. Bunun belki siz de farkındasınızdır. Hatta yaşıyorsunuzdur. Çok sebebi var, ekonomik krizden başlasak zaten bitiremeyiz. Başka taraftan insanlar kendi gelecekleri konusunda bırakın iyimser ya da nötr olmayı artık karamsarlar.
Bunun örneklerini son günlerde iki firma genel müdüründe gördüm. İkisi de, toplantımızda bir müşteri hakkında konuşurken devamlı olumsuz konuşuyorlardı.
Aslında çok hoş birkaç dakika da geçirmedim değil. "İyi olması için çalışıyoruz" "Kriz fırsatlar yaratır" gibisinden cümleler de ağızlarından dökülüyor. Ancak 2 dakika geçmiyor ki söylenmeye başlıyorlar.
Ben hep insanlara söylerim, rüyalarınız her zaman çıkar diye. Ağzınızdan o cümleler de çıksa, yüzünüz gülümsüyor gibi de olsa, içiniz ağlıyorsa, olumlu etki yaratamazsınız. 
Olumlu değilseniz zaten iş de olumlu bitmez. Karşınızdakine içten içe "bu iş olmuyo, çıkamıycaz galiba işin içinden" dersiniz.
Zor günler geçirmenin ne demek olduğunu hepimiz biliriz. Ben de bilirim. Bu dönemlerden geçerken, herkesin önünde bence tek yol var. O da gelecek için ümidini yitirmemek. 
hayalleriniz, rüyalarınız neyse, o yaşanacaktır. Olumlu bir ışık varsa içinizde onu besleyin, bilin ki bu sayede çözümü bulacaksınız. 
Bunlar nerden mi aklıma geldi, dün "Sphere - Küre" filmi vardı, izlediyseniz filmde bunun ne kadar değişik bir şekilde işlendiğini hatırlarsınız. Eğer ki geleceğin değiştirilemeyeceğine inanırsanız, öyle olur. Eğer değiştirileceğine inanırsanız, öyle olur. Kafanızın içinde ne varsa öyle olur.
Ben değiştirebileceğime inanıyorum. Birşey yaparsam geleceği etkileyebilirim. O halde ne duruyorsunuz, yapın!

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Unutulan hayallerimiz

Neyi neden yaptığımızı unutuyoruz, günlük koşturmaca içinde kaybediyoruz kendimizi. Bunları arada sırada hatırlamak gerek. 
Geçtiğimiz hafta eğitimimde, işe neden gittiğimizi konuşurken, benim deyişimle "parayı ne yapacağımızı" konuşurken, şu noktaya geldik.  İnsanlar bugünü geçirmekten, biraz da sadece yarını (yani 24 saat ilerisi) düşünmekten ileriye gidemiyorlar. Hayat bu şekle sokuyor insanı. Bu durumdan çıkmak için şunu sordum.
"Peki yeteri paranız olsa? 2 sene sonra? Ya da daha sonra?...
Ne yapmak isterdiniz?"
O kadar güzel cevaplar geliyor ki...
"Güney Amaerika seyahati" "Bisikletle Avrupa" "Ferrari" "Harika bir mor elbise"
Bunlar bizim hayallerimiz, bunlar biziz. Bunları, yani hayallerimizi gömersek, biz vazgeçer ve unutursak, kim gerçekleştirecek ki? Hayalleri unutmamak hatta devamlı hatırlatmak gerek. 
Kendi geleceğimizi biz yaratıyoruz. Bırakırsak, o zaman başkalarının eline geçiyor geleceğimiz. Belki de başkaları kendi gelecekleri için bizi kullanıyor. 
Dur deme vakti geldi. Geleceğinizi geri alın. Hayatınızın iplerini geri alın. "Bu benim hayatım"  deyin!
Hadi Kenan, hadi Ümit, hadi Ezgi, hadi Özlem... Bunları siz gerçekleştirmeyeceksiniz de kim yapacak, başkaları mı? 

5 Mayıs 2009 Salı

Büyüyünce ne olacaksın Randy?


İnsanın çocukluk hayayllerine ulaşabilmesi ne güzel bir şeydir. Belki hayallerimizi unutuyoruz. Gerçekten küçükken size sorduklarında ne diyordunuz?

"Büyüyünce ne olacaksın?"
"Pilot"

Evet ben pilot derdim. Uçmak bana inanılmaz bir zevk verirdi, hala da veriyor. Pilot olamadım belki. Ama bunun olması için çaba da gösterdim zamanında. 

İnanılmaz bir sunum izledim. Bu hayallere ulaşmak mı önemli, yoksa ... Yoksa bu hayallere ulaşmak için gittiğimiz yol mu? Eninde sonunda hayallerimize ulaşıyoruz ancak bu belki de ilk gün aklımızda olan şekliyle olmuyor. Bize uygun şekliyle hayallerimize ulaşıyoruz. Mutluluk dediğimiz şey de bu. 

Bana bunları düşündürten sunumu ve sahibini sizinle tanıştırmak isterim.  Randy Pausch bir profesör. Sunumunu (facebook'ta türkçe alt yazılı hali) kesinlikle izlemenizi ve hayelleriniz üzerinde yeniden düşünmenizi öneririm. 

http://www.thelastlecture.com/

3 Mayıs 2009 Pazar

"Şimdi ne yapmanız gerekiyor?"

Aslında bu soru, belki de insanların kendine arada bir sorması gereken çok etkili bir cümle bu!  Yani ne kadar çok sık söylerseniz o kadar iyi.

Koç denince aklıma hep "Beyaz Gölge" ve "Koç Reeves" gelir. Önemli olan, koçun size ışık tutabilmesi.
"Senin için önemli olan ne?" 
"Ne yapmalısın?"
Beyaz Gölge'de koçun yaptıklarının ne olduğunu yazmaya gerek yok. Ama o kadar başarılıydı, o kadar güçlüydü ki, sadece o dizidekilerin içerisinde olanlar değişmedi. Belki bugünki dizileri izleyenler inanamaz ama bence tüm Türkiye'de basketbolu ateşledi Koç Reeves. İnsanlar o kadar etkilendiler ki, diziden sonra herkes içerisindeki enerjiyle birşeyler başaracağına inanıyordu. Ve çoğumuz çıkıp basketbol oynuyorduk. Başlarda beceremiyorduk ama içimizden çok ama çok iyi basketbolcular çıktı.

İşte koç olmak bu. Büyük bir sorumluluk değil mi? Birinin içerisinde ışığı yakabilmek?

O ışık, o enerji çıktığında insanın ulaşamayacağı hedefi yok. 
Pekii... Hedefin belli mi? Enerjin var mı? 

Başlıktaki soru nereden mi? Çok beğendiğim koçlardan birinin sözüdür bu. (Neşe Akar) Kendisiyle tanışmanızı tavsiye ederim. 

2 Mayıs 2009 Cumartesi

"Mansı Pırsı"

Babamın bir sözü var. Belki ileride bunu bir kitap yazmak için bile kullanırım.

Hani birşey istersiniz ama onun için elinizi kaldıracak kuvvetiniz olmaz.

Olmasını istemek ama olması için kılını bile kıpırdatmamak.

Babamın "Sende mansı pırsı yok" dediği dakika o dakikadır. İstek var ama enerji yok. Sanki arabaya motoru koymuşsunuz ama benzinini koymayı unutmuşsunuz. 

Günlük yaşantı içerisinde insanların enerjilerini çalan ya da kaçmasını sağlayan binlerce sebep, neden var.  Bunlarla ilgili olarak birşeyler yapılması gerekli. Neler mi yapılabilir?
  • Onların enerjinizi çalmasını engellemek için onlardan uzaklaşabilirsiniz.
  • Onlardan uzaklaşamazsanız bile, enerjinizi çalmalarına engel olun.
  • Enerjinizi kaybetmemeye çalımak, ya da yeniden doldurmaya çalışmak da bir çözüm.
Nasıl mı? 

1 Mayıs 2009 Cuma

The Goal! Amaç - E.M.GOLDRATT

Goldratt bu kitabı çok önce yazmış. Ancak Türkiye'de ne kadar çok kişi okudu bilemiyorum. Duruma bakılırsa daha çok kişinin okuması gerekli diye düşünüyorum.

Özellikle yüksek hedefler koyabilen ve de hedefine ulaşmak için kafa patlatanların kesinlikle okuması gereken bir kitap. 

"Theory of Constraints" (Türkçesi kısıtlar teorisi sanırım) ise hayat bakışınızı (hem iş hem de özel hayat) değiştirebilecek bir teori. 

 Goldratt'ın bu kitabını okumayanlara öneririm.

30 Nisan 2009 Perşembe

Şimdi ne yapmak istiyorsunuz?

Merhaba,

Durup durup patlamak diye buna denir herhalde.

Uzun zamandır yazmayı kenara bırakan ben, yeni bembeyaz bir sayfa ile karşınızdayım. 

Bir süredir, insanlara ve kurumlara yardım etmeye çalışıyorum. Eğitimler, danışmanlıklar vs...

Kurumsal boyutta Mavi Dokuz devam ederken... 


Bireysel boyutta çalışmalarımı yapacağım projemin adını ise bir zaman önce koymuştum esasında: İSTEDİM VE YAPTIM...

İnsanın hayatında belli bir amacının olması gerek derim hep. Buna ulaşmaya çalışırken hep enerjiyle dolar, o yol onu yormaz ve de amacına ulaştığında da yaşamının anlam kazandığını hisseder.
Benim için de www.istedimveyaptim.com öyle bir olay! Yapmak istediğim, insanlara ulaşmak istediklerine ulaşmalarında yardımcı olmak.
Buradan yazılar yayınlarken, bir yandan da www.istedimveyaptim.com üzerinde ise eğitimler sunacağım.
Ben bunu yapacağım, siz ne yapmak istiyorsunuz? Bana yazın, beklerim...