Bir Söz

"Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde olmayış, kendiliğinden gelmedi sana, onu sen çağırdın."
Mevlana

30 Haziran 2009 Salı

Tatmin olmak veya olmamak. İşte bütün mesele!


Ben tatmin olmayan, olamayan bir insanım. Ben öyle büyümüş alışmışım.
Hep biraz daha fazlası olur diyorum. Hem kendimi zorluyorum hem de çevremi.
İyi bir şey, güzel şeyler oluyor bu sayede. Az zamanda çok ve büyük işler!
Tabii ki bir sınırı var. 5 karpuz taşımaya çalışınca taşıyamayıp hepsini de düşürebiliyorsunuz.
Burada insanın sınırlarını bilmesi gerek.
Yapmayı istediğin herşeyi yapamazsın, biraz seçim yapmalısın.
  • Bu seçimler sonucunda en güzele ulaşırsın.
  • Herkesin beğendiği senin için "en güzel" "en doğru" demek değildir.
  • Seçimi yaparken, kendin için, " sana en uyumlusunu" seçmelisin. Senin herşeyini ortaya koyabileceğin yolu seçmelisin.
  • Herşeye saldırırsan, ne enerjini ne zamanını tam olarak ayıramazsın.
İşte böyle bir haftadayım.
Hayatta tatmin olmak için bu hafta seçimler haftası. Seçimler sonrası ise aslıma zamanı olacak, seçtiklerim benden çok şey bekliyor.
Biliyorum yine küreklere asılacağım. Yine şampiyonluklar için koşacağım.
Ben tatmin olmuyorum.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Beklentiler!


Nereden geliyor bilemiyorum ama evren bana sesleniyor sanki... Dün harika bir geziden geri döndük İstanbul'a. Onu sonra yazacağım size.

Yatmadan önce gece Nat. Geo. kanalını izliyorum. Çocukların erken aylarda eğitimine başlayarak, öğrenmeyi ve geliştirmeyi daha iyi beceren kişiler yaratmanın mümkün olduğunu anlatıyorlardı. Bir profun söylediği şuydu, "eğer ki çocuk kendisinden beklentiyi düşürürse, merak ve öğrenme azalır."

Beklentilerin - insanın kendinden beklentilerinin- yüksek olması aslında güzel bir şey. Durup duruken işnsanı fişekliyen birşey oluveriyor.
  • İşte biraz önce yorgunum derken şimdi fırlıyorum koltuktan. Önümde bazıları için imkansız şeyler var...
  • Uzun zamandır, ne yazık ki hızlı ilerlemeyen bir projeyi bu hafta bitirmek durumundayım.
  • Haftaya İzmir'de olacağım, babam yurtdışından gelecek.
  • Orada hayallerime yaklaşacağım birşeyler daha olacak.
Bu yolda zevkle sürmeye devam... Size de iyi haftalar.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Olumlu olmak ne demek?


Geçenlerde konuşurken konu şuraya geldi; "Olumlu olmak gerek"
Sordum;
"Ne demek olumlu olmak sence?"
Cevap....
"Pozitif olmak işte!"
:( Haydaaaa.....
Şimdi olayı Türkçe konuşamamaya mı bağlasam, yoksa şu kadar basit bi kelimenin ne anlama geldiğini bilmemesine mi?
Olumlu olmanın bile ne demek olduğunu bilemeyen bir topluma doğru gidiyoruz.
Ben de bir liste yayınlayayım dedim...
  1. Kadınlara karşı olumlu olmak: Kadınlar duygusaldır ve olayı kesinlikle farklı yaşıyorlardır. Onları öyle kabul etmek ve de onlarla her yerde her şekilde anlaşabilmek mümkün olmayabilir. Artık nerde ne kadarını yapabilirseniz.
  2. Erkeklere karşı olumlu olmak: Neden çok karmaşık şeyler istenir ki, oysa mutlu olmak için sadece ... yeterli. Erkeğe sorun onun mutlu olması için ne lazım diye, aslında açık seçik bellidir. Yahu tam pırlanta olmayabilir ama kömür de değil ki bu adam. Onunla mutlu mu olmak istiyorsunuz, onu dövmek mi? Sadece sakince onu mutlu edip ona neyi nasıl istediğinizi ona anlatmaya çalışmanız yeter. Bağırmayın, zorlamayın, çözüm değildir.
  3. Çocuklara karşı olumlu olmak: Çocuklar dünyayı yeni öğreniyorlar. İnanılmaz bir enerjileri var, ve bunu harcamak istiyorlar. Sizin dediklerinizi yapmalarını mı istiyorsunuz?O zaman sizi dinlemeli, size saygı duymalı, bunun için de saygı görmek isterler. Sizi sevmeli, sizin de sevmenizi bekliyor hatta. Daha onun dünyasında kin nefret yok, sadece sevgi var. Hayatı seviyor ve zevk alıyorlar. Aslında dünyayı kuralları ne şekilde yaşanacağını öğrenmeye açıklar. Sadece onların anladığı sadelikte anlatabilmek gere. Günlük yaşamımızda yaşadığımız karmaşıklıkla değil. O yüzden devamlı soruyorlar "Neden?" diye.
  4. Büyüklerimize karşı olumlu olmak: Onlar yavaş değil mi? Onlar günümüze ayak uyduramıyorlar değil mi? Çağın gerisinde kalmışlar, onlarla anlaşmanız imkansız. Oysa bilin ki onlar da gençken aynı şeyleri diyorlardı. Onlar da sizin gibi gelecekte yaşıyorlardı. Ve sizin bugün yaşadığınız dünyayı onlar yarattılar. Onların geleceği, bizim bugünümüz. Sadece bundan dolayı biraz saygı görmek istiyorlar. Farklı davranıyorlar, düşünüyorlar belki, sakin olun, gerekiyorsa uzak durun ama saygıda kusur etmeyin. Onlara mesela sadece onların döneminde nasıl olduğunu ve farklılıkları nasıl aştıklarını sorun. Bakın onlar da olayı sizin açınızdan görecekler.
  5. Tanımadığımız kişilere karşı olumlu olmak: Ne gerek mi var? Birinin size gülümsemesini, günaydın demesini, ya da ihtiyacınız olduğunda torbanızı taşımanıza yardım etmesini istemez misiniz? İsterseiniz de bir anda bir ton kötü şey geldi di mi aklınıza... İşte bu yüzden tanımadıklarımıza şüphe ile bakar olduk, endişe içinde yaşıyoruz. Hadi birilerine günaydın deyin, teşekkür edin, selam verin, yardım edin.
  6. İşe/Müdüre/İş arkadaşlarına karşı olumlu olmak: Siz olumlu olmaya başlayın değişirler belki. Büyük bir kısmı değişecektir, değişmeyenler de olacaktır. Olumlu olmak derken kendinizi sevdirin demiyorum. Kafanızı kaldırın, çalıştığınız yerin kuralları içerisinde sınırınızı belirleyin, gerekiyorsa onları çekin, gerekmiyorsa kuralınızı koyun. Uzlaşmacı olursanız, kazanırsınız.
  7. Kendine karşı olumlu olmak: Ben yapabilirim demek, yapamazsam da yeniden başlarım demek. Bunu söylemek kolay ama yapmak??? Yapmak istediklerimiz var, ama yapmak istemediğimiz şeyleri de ypmalıyız. Bu aslında hayatın kanunu. Yamka istediklerinizim hepsini yapamazsınız. Ve yapmak zorunda olduğunuz şeylerin farkında olmalısınız. Söylesenize, bir ceylanın "yahu ben aslanlar dere kenarındatyken ben de su içmeliyim, istediğim zaman su içmeliyim" demesini mantıklı bulur musunuz? Ben bulurum, ama o ceylanı yerler. Olumlu olmak, oyun alanının farkında olmak demek. Aslanlar saldırsa da su içmeye gitmek demek, ama başka zaman.
  8. Annenize karşı olumlu olmak: O sizi dünyaya getiren insan. Belki size herşeyi veremedi ama herşeyini verdi. Siz de arada ona bir çiçek alın.
  9. Babanıza karşı olumlu olmak: Onun için ne anlama geldiğinizi bilemiyorsunuz. Belki ona çok sarılamadınız, o da size. Belki bunu hissedemediniz, bilin ki öyle. İşler ters olabilir, sadece hatanız varsa özür dileseniz. Ya da gönlünü almak için bir kahve yapsanız yeter. O taş dediğiniz kalp yumuşayıverir, sıcacık olur.
  10. Hayata karşı olumlu olmak: Aslında bunu yazmamın amacı dün arkadaşımın bir sevgili bulamamasından şikayet etmesi. Canım benim, hayat seni beklemiyor, sana birşey vermek için beklemiyor. Sen beklersen, günler geçer gider. Kalk ve dışarı çık, her yerde senin gibi güzel insanlar var. Yüzün gülsün, canın sıkılsa da kafanı dağıt. Aşık olmayı bekleme, bir sebeptden dolayı aşık olamazsın. Aşk içinden doğar, ama sende enerji olmazsa, o toprağı (bazıları çakra diyor, acaa aynı şey mi?) beslemez sulamazsan yeşermez aşk. O enerjin, o isteğini sulaman gerek.
Olumlu olmak çok şey demek. Birini bilin oradan başlayın yeter. Aslında olay bardak meselesi değil, hayatı sevmek, etrafının farkında olmak. Dünyanın tamamını değiştiremeyeceğini bilmek. Dünyanın merkezi olmadığını bilmek, hep istediklerinin gerçekleşmeyeceğini bilmek. Bununla mutlu olabilmeyi öğrenmek.

Bu zeytin benim bahçemden :) Yani balkonumdaki minik zeytin ağacımdan. Ne o? Sizin bir çiçeğiniz bile yok mu?
Mutlu olmak için bir küçük fidan ve güzel bir sulama ve 1 sene sabır gerekiyor.
Aaaa iş hayatı da böyle :)

22 Haziran 2009 Pazartesi

Hayata kızgın olmamak ve şikayet etmeden yaşamak


Bence insanın ne yaptığını bilmesi çok önemli. Burada çok karmaşık birşeyden bahsetmiyorum. Neyi neden yaptığını bilmesi gerekli, ki kafası net, rahat olsun. Olmazsa devamlı şikayet ediyor. Şikayeti "bulaştırıyor", yanındaki de başlıyor sonra. Bunu yaptığımızın farkında bile olmuyor. Olayı, kendini kurtaracağına dibe doğru gidiyor.

Çocuğuma en büyük nasihatlardan biri bence bu olacak.
"Şikayet etme, şikayet edeni de durdur, olmadı uzak dur."
Bu şekilde bir insanı hop diye mutlu etmeniz doğrusu çok çaba gerektiriyor, imkansız değil ama zor. Eeee insnların da sabrı zamanı olmadığından bu kişiler -doğal olarak- bu girdaptan hiç çıkamıyor. Anneler, babalar, kardeşler, arkadaşlar bile meşgul. Herkes kendi derdinde. Sonrasında olaylardan, durumdan şikayet eden kişi onlardan da şikayet etmeye başlıyor, insanların arasında iletişim tam kopuyor.
  • 22-23 yaşındaki bir kişinin girdiği bu girdaptan çıkması için ne gereklidir?
  • İş hayatına atıldığında mutsuz ve de çekilmez biri olmaması için ne yapmalı?
  • Bırakın, konuşması, gülmesi için?
  • Herşeyi boşlayıp sigara, içkinin dibine vurmaması için?
Bir eğitim sınıfına ne yaparsınız belki?
Evet benim son birkaç gündür durumum buydu. Bir sınıf dolusu, hayata küsmüş, konuşmayan (bırakın beni, birbirleriyle bile bir hafta konuşmamışlar), sıkkın, durgun "genç" ile beraberdim.

Aslında biliyorum böyle değiller, bir hafta boyunca somurtarak, söylenerek girdabın dibini bulmuşlardı. Bitse de işe dönsek diyorlardı. İşi özlemişlerdi.

2 gün sonunda sadece ve sadece "bitmiştim", terlemiştim, yorulmuştum. Bazen bir koç, bazen bir abi, bazen bir hoca oldum. Bugün işe başladılar acaba birşeyler değişti mi diye merak ediyorum. Bir haber mi bekliyorum? Nasıllar acaba? Biraz olsun birşeyleri değiştirebilmeyi başarabildim mi acaba?

Tam yayınlarken birinden haber geldi :) Artık eminim..

Hatta şimdi güzel bir site de buldum size... http://acomplaintfreeworld.org/faqs.html

13 Haziran 2009 Cumartesi

"Yapamam"


Bugün sabah harika insanlarla beraberdim. Kısa eğitimimizde konumuz "insanları etkileme" idi. Burada aslında insanları etkilemek için değil davranmıak yerine, olgun davrandığımız için insanları etkilediğimizden bahsettik. Ki...
Bir arkadaşı başından geçeni anlattı. Verdiği örnek "kaba bir müşterinin" söyledikleriydi. Cevap verememişti. Neden cevap veremedin dediğimde, "yapamam" dedi. Karşıdan biri de "evet, müşteri odaklılık" dedi.
Orada inanılmaz sözcük "yapamam". Belki ogün genç bir stajerdi, ve de hazır ya da tecrübeli değildi. Ama seneler önce yaşadığı bu olay onda yer etmişti. Unutamamıştı.
İşin en kritik tarafı ise hala birşey yapamayacağını düşünüyor olmasıydı. Konuştukça ona bir çözüm bir cevabın olduğu göstermeye çalıştım.
Kaba insanların sizi ezmesini veya kişisel değerlerinizin ezilmemesini engellemenin yolu var. Bu saldırganlık değil ama yine saygıyla ve bize yakışan kibarlıkla söylenebilmesi.
Bunun için güzel bir kitap vardı okuduğum. "Tongue Fu". Kung Fu'dan gelen bir ismi var kitabın. Kung Fu bir dövüş sanatı değil, savunma sanatı. Tongue Fu ise size gelen sözlü kaba saldırılara karşı sizi güçlendirecek bir destek...
Ama yeter ki siz "yaparım" deyin.

5 Haziran 2009 Cuma

"Hersey üstüme üstüme geliyor" diyorsan, bil ki ters yola girmişsindir.


Aslına bakarsanız bir Temel fıkrasından esinlenilmiş olan bu sözler çok ama çok güzel etkiliyor beni.

Bu gibi sözleri bundan seviyorum, birden bire kafamı farklı çalıştırıyorlar. Bugün bir yerde yeniden okuyunca bazı şeylerin düzgün ya da ters gitmesindeki sebepleri daha güzel açıkça görebildim.
İnsanın kendine uyumlu işler yapıyor olması, kendine uyumlu hayat yaşaması çok güzel bir olay. Ben bunu yapabilme şansına sahip olabildim o yüzden mutluyum zaten. Kendime uygun bir hayatı yaşıyorum. Başarı da geliyor, enerji de, mutluluk da. Hatta şans da :)
Birşeyler ters gidiyorsa bazen de şunu görüyorum, aslında yanlış kulvardayım.

4 Haziran 2009 Perşembe

Çöplere güle güleeee


İnsanların hayatında en büyük sıkıntı çöpler. Bu bahsettiğim çöpler, İtalya'daki sokakta yığılanlar değil. İnsanların kafalarındaki çöpler.
Bu kafanızın içerisindeki çöpler ikiye ayrılır; geçmişten gelenler ve geleceğe yönelik olanlar.
Biraz önce friendfeed'de yazılan bir feed sonrasında bunu düşündüm. 
Beğenilmeyen bir yere giden yazışmalar silinmiş, gitmiş. İyi olmuş. Geçmişte olanlar, olumlu ya da olumsuz bir kalıntı bırakıyor bizde. Olumsuzları kafamızda tutmak ya da tutmamak bir seçim. Yani olumsuz bir olayı defalarca hatırlamak, insanlarla defalarca konuşmak bizim elimizde. 
Yapmayın. Yani gitmesine izin verin. O zaman keyfinizin yerine geleceğini göreceksiniz.
Mesela kızgınlığınız, kırgınlığınız varsa gönderin gitsin.
Güle güleeee...